Bu ne bir hukuk makalesi ne de demagoji. Ülkedeki insanların artık haklarının ne olduğunu bilmeye ve haklarını savunmaya ihtiyaçları var. Kısıtlanan söz konusu özgürlük teknolojiyle doğrudan ilişkili hale gelmiş durumda. Böyle bir yazının yazılması bazılarının canını sıkacak olabilir ancak bu siyaset yapmak değildir. Bizim canımız yeterince sıkıldı, özgürlük hakkımızı aramak için çok da geç kalmış durumdayız.
Peki haber alma özgürlüğü nedir? Neden kısıtlanıyoruz? Devlete tehdit mi oluşturuyoruz? Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki internet erişimi neden yavaşlatılıyor? En temel ihtiyaçlarımızı neden karşılayamaz hale geliyoruz?
Anayasa ya da kanun maddeleri sayarak yetkisini dayandırdığı makamlarca bile geçerliliği kabul edilmeyen referansları bir kenara bırakalım, artık haklılığımızı bir şekilde ifade etmemiz gerekiyor. Yoksa sesimiz kısıldıkça ve insanlar susturulmaya devam ettikçe ne sözümüzü anlatacak bir ortam kalacak, ne de sözümüzü dinleyecek insanlar…
İnsanların haber alma kanalları bellidir. Televizyondaki seviye gözler önünde değil mi? Gazetelerin durumu ortada değil mi? Peki kontrol edilmedik ne kalıyor? Elbette ki internet! Her konuda geride kalmayı başaran memleket yasak konusuna gelindiğinde dört nala koşuyor.
Platon’un Mağara Benzetmesi’ni bilirsiniz. Mağaraya zincirlenmiş ve hayatları boyunca düz bir duvara bakmak zorunda olan bir topluluk bu duvar üzerinde bilmedikleri bir kaynaktan gelen gölgeleri görür. Bu topluluk zamanla gölgelere isim vermeye başlar ve gölgeler onların gerçeklikleri olur. İçlerinden birisi serbest bırakılır, etrafına bakar ve aslında gölgenin mağaranın arkasındaki ateşin önünden geçen insanların taşıdığı kuklaların yansımaları olduğunu anlar. Basitleştirecek olursak toplumuna geri döndüğünde onları bu gerçeğe inandırmayı başaramaz. Hatta mağarada kalanlar mağaradan çıktığı için onun zarar gördüğünü düşünerek mağaradan çıkmak isteyen başkalarına da engel olur. Bütün ömrünü televizyon karşısında geçirmiş ve onu kendi gerçekliği yapmış bir toplumdan söz ediyoruz. Bu topluma gerçeği bizim gördüğümüz gözle anlatabilecek miyiz?
Felsefeden somut verilere dönüş yapalım. Aylık ortalama 3 milyar dolar cari açık veriyoruz. Alınan tedbir nedir? Yurtdışından telefon getirilmesini yasaklamak… Devletin halkın cebinden aldığı vergilere bakınca aslı astarını geçiyor. Bu aşamada her getirilen yasak bir rant kapısı açıyor. Rant dendiğinde aklımıza kim geliyor?
Zaten bilgiye erişimi kısıtlanmış halk nasıl olsa bilmiyor diyerek insanlar üzerinden geçinmeyi kendilerine hak bilen tüccarlar. Sokaktaki vatandaşı yerli malı algısıyla kandırıp cebindeki parayı sahtekarlıkla elde eden satıcılar. Yurtdışından telefon getirilmesi yasağını fırsat bilip Çin’den getirdikleri telefonlara kendi markalarını basıp piyasaya süren, Türk malı alın yaygarasını koparıp reklam yapan yalancılar ve elbette aynı piyasaya ayak uyduran operatörler. Bunların da ötesinde, devlet eliyle açılmış olan bir kara pazar ve kaçakçılık tezgahı daha…
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ben, küreselleşen dünya ekonomisinde aracılara neden yüzlerce hatta bazen binlerce lira para ödemek zorundayım? Onun yaptığı işlevi taşıyıcı kargo firması da yapabilecekken neden aracı firmaları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ben zengin etmek zorundayım? Telefonumla ilgili yaşadığım en ufak sorunda bunun kullanıcı hatası olduğunu söyleyip beni yeni telefon almak zorunda bırakacaksa firma, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ben neden sözde teknik servis sağlayıcılarına boyun eğmek, gerektiğinde eyvallah demek zorundayım? Neden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ben onaylamadığım kaçakçılık tezgahlarına para yedirmek zorundayım? Neden bu ülkenin vatandaşları cezalandırılıyor? Hem de bu ülke için çalıştığını iddia edenler tarafından? Sorulacak o kadar çok soru var ki, bunlar sadece bizim alanımızı ilgilendirenler…
Yukarıda görmüş olduğunuz harita aktif olarak sosyal medya yasaklarını uygulayan ülkelerin haritası. Kimlerle aynı sınıftayız? İran, Pakistan, Çin, Vietnam ve Kuzey Kore. Durumun ne kadar içler acısı olduğunu göstermesi açısından kendi başına yeterli bir görsel.
Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.1
Anayasanın temelinde yer alan ve devletin yapısını belirleyen ilkeler bizi saydığımız devletlerden ayıran en önemli özellikler. Devletleri birbirinden farklı kılan, onları diğerlerine göre daha yaşanabilir yapan, bütün ülke vatandaşlarının mutabık olduğu (olmasa bile hukuken uyması gerektiği) anayasalarıdır. Ama işin kötü tarafı şimdi geliyor, bu bahsettiğim ülkelerde (Kuzey Kore‘yi ülke dışındaki internete erişimin yasak olduğundan bir kenara koyarsak) halkın yurtdışından telefon satın alarak gümrükten içeri sokması yasak değil. Yani aynı sınıfta anılmak istemediğimiz ülkelerden bile daha düşük seviyede olabiliyormuşuz.
Yasaklarla nereye gidiyoruz?
Hakkını bilen ve savunmak isteyen, sesini çıkaracak insanlara ihtiyacımız var. Kendisini bilinçli olarak gören bütün vatandaşlara sesleniyoruz: WhatsApp, Facebook, Twitter, YouTube, Instagram gibi milyonlarca insanın aktif olarak kullandığı platformları engelleme yetkisini kendisinde bulduğunu düşünenlere bugün ses çıkarmadık, günü geldiğinde bütün mobil erişim ağına erişimimiz yasaklandığında nasıl çıkarabileceğiz? Sanılanın aksine yazıda geçen konular meselenin özü itibariyle siyaset üstü/altı konulardır. Yıllar boyu siyasilerin bizim için çözüm üretmelerini istedik ve elimizdeki ülkenin durumu uçurumdan yuvarlanmak üzere olan bir at arabasından farklı değil. Aksini düşünen varsa hangi konularda haklılığını ispat etmek isterse yazsın da herkes bilinçlensin.
Bu ülke hepimizin, biz sahip çıkmazsak uçurumdan yuvarlanıp gideceğiz…
Dipnotlar
androidbrick, editörün notu : Haber alma özgürlüğü = Cep telefonları. Bu ülkede kaç tane Cep Telefonu mağazası, sokak arası dükkanı, kontör satanı, kapısında “teknik servis” yazan esnafı var ? Bilmiyoruz. Neden bilmiyoruz ? Çünkü iletişimin 1 numaralı donanımı olan cep telefonları mağazalarının bağlı olduğu her hangi bir oda veya kurum yok, bu anlamda tek. Bağlı olduğu bir oda/kurum olmadığı için denetleyen bir yaptırıcı güç de yok (maaliye hariç). Bu ne demek oluyor? Bu ülkenin her sokağında en az 2-3 tane olan telefoncu dükkanlarında satılan kaçak telefonları denetleyen de yok demek. Başta Doğu Anadolu olmak üzere, sonrasında İstanbul Tahtakale olmak üzere her gün binlerce vergisi ödenmemiş kaçak cep telefonu ülkeye sokularak satılmakta. Sadece satılsa iyi, çoğu modelin üzerindeki etiketler özel olarak basılmakta, model isimlerinde sahtecilik yapılmakta, Türk vatandaşları sözde “garantili” ürün diye kandırılmakta ve dolandırılmakta. Üstüne üstlük bu telefonların “tüm dünyada değiştirilmesi yasak olan, içinde model ve üretici bilgilerinin olduğu, her telefona özgü imzaları olan imei’leri de * ” yasal olmayan yöntemler ile değiştirilmekte.
İnternet ortamında, yurtdışından cep telefonu satın almanın yasak olduğu tek ülke Türkiye. Bu yasak olmasa ? Oranı hiç önemli değil, belli bir % / yüzde vergi karşılığında (bazı ülkelerde hiç vergi yok, bazılarında var) bu özgürlük serbest bırakılsa ? Yukarıda bahsettiğimiz tüm yasaklı konular anında legal bir ortama oturtulmuş olacak. Karşılığında ülkeye kaçak olarak sokulan telefonların tespiti çok kolay olacak, hatta cep telefonu kaçakçılığına en büyük darbe vurulmuş olacak, çalıntı telefonların tespiti çağdaş ülkelerdeki gibi kanunen ve teknolojik olarak mümkün olacak. Ülkeye, vergisi ödenmiş binlerce, onbinlerce cep telefonu girdiğini düşünün, bundan kim kazançlı olacak ? Sadece vatandaş + devlet. #Gururla Yersizler ? Onlar kaybedecek. Şirketlerin kazancı mı önemli ? Ülke vatandaşlarının kazançları mı önemli ? Çok zor bir soru oldu farkındayım. O zaman ? OKU Türkiye.. Aklını kullan Türkiye..
“Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. Allah, azabı Akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir.” . . .